Gebelik, bir bayanın hayatında deneyimleyebileceği en özel devirlerden biridir.
Ancak, bu özel süreç hakkında bilgi eksikliği yahut yanlış bilgiler nedeniyle birçok anne adayı, hamilelik ve gebelikle ilgili gerçek olmayan inançlarla karşılaşabilir.
Bu yazıda, hamilelik ve gebelik periyoduyla ilgili yanlışsız bilinen yanlışları ele alacağız.
Bu mevzuda aydınlatıcı bilgiler sunarak anne adaylarının daha sağlıklı bir hamilelik geçirmelerine yardımcı olmayı amaçlayacağız.
1- Gebelikte ağlamak ve üzülmek berbattır, bebeğin etkilenir:
Hamilelik sürecinde bayanların duygusal olmaları son derece doğaldır. Bu duygusallığı bastırmak kendini engellemeye çalışmak daha makus bir tercih olmakla birlikte bebeği de etkileyen bir durumdur.
Bebek anneyle sezgiler ve hisler ile temas kurar. O yüzden hamilelikte hisler olduğu üzere yaşanmalıdır bu durum anne adayını da rahatlatır.
2- Hamileyken hiç hareket etme yoksa bebek ziyan görür:
Hamilelikte hareket etmeme fikri son derece yanlıştır. Hamilelik sürecinde anne adayının doğuma hazırlıklı olması için beden esnekliğinin olması değerlidir.
Riskli bir gebelik süreci yoksa anne adayı çok hareketler yapmadan gerekli hareketlerle hamilelik sürecine hazırlıklı olmalıdır.
3- Çift canlıyım, 2 kişilik yemem lazım:
Hamilelik boyunca fetus tüm gereksinimlerini anneden alır. Bu nedenle folik asit, kalsiyum ve demir üzere vitamin ve minerallere gereksinim olur. Güç muhtaçlığı çok olmaz.
İlk 3 ayda kalori artışına gerek yoktur. Fazla kalori obezite, diyabet ve hipertansiyona da taban hazırlar bu yüzden çoka kaçmamak gerekir.
4- Birinci 3 ay gebe kalınamazsa önemli sorun vardır:
Araştırmalar ve çalışmalar sonucunda yeni evlenen ve hamilelikten korunmayan bir çiftin 12 ayda hamilelik ihtimalinin yüzde 85 olduğunu ortaya koyuyor.
Gebe kalma ihtimalinin en yüksek olduğu müddet birinci 5-6 ay olsa da sonraki 6 ayda da hamile kalma ihtimali çok yüksektir.
Eğer bir yıl geçmesine karşın hamilelik süreci oluşmamışsa o vakit araştırmaya başlamak gerekir.
Kadının yaşı 35’ten büyük ise bir yıl beklemek yerine 6 ay beklemek kafidir. 35 yaştan sonra azalan yumurta rezervinden ötürü araştırma gerekliyse tedaviye başlanmalıdır.
Bu süreçte hekimle açık iletişilim kurulmalı, tabiple ayrıntılı sohbet edilmeli ve hiçbir şey saklanmamalıdır.
5- Çocuğunun olmasını isteyen erkekler cinsel perhiz yapmalı:
Hamilelik olması için erkeğin bir müddet cinsel perhiz yaparak sperm biriktirip cinsel bağa gerçek günde tek bir sefer girmesi gerektiğine inanmak da yanlıştır. Sperm oluşum süreci 90 gündür.
Sperm kanallarında uzun müddet boşaltılmayan spermler hareket açısından yavaşlar ve DNA açısından da hasarlanmaya başlar. Spermler kanallarda 7 günden fazla beklememelidir.
Sperm bayan rahminde 2 gün canlı kalabilir. Yumurta ise 2 gün döllenmeyi bekleyebilir. Bu nedenlerle yumurtlama günü civarında (+,-iki gün) sık cinsel ilgi hamilelik bahtını artırır.
6- Bebeğimin cinsiyetini belirleyebilirim:
Belirli diyetler, bağ günü ve konumlar ile bebeğin cinsiyetini oluşturmak mümkün değildir. Ekşi yahut tatlı yiyerek bebek cinsiyeti değiştirilemez.
Bir bebeğin erkek olma mümkünlüğü yüzde 50.5, kız olma mümkünlüğü yüzde 49.5. Erkek spermi ile bebeğin cinsiyetini belirler.
Erkek genetik yapısı 46 XY biçiminde olduğu için öbür spermlerin yarısı X, yarısı Y kromozomu taşır. Bu bilimsel gerçek rastgele bir şey ile değiştirilemez.
7- Erkek doğuma girerse daha sonra eşiyle bir daha cinsel ilgiye giremez:
Cinsellik şahıslara özel bir mevzudur. Bu türlü bir genelleme bayan ve erkek üzerinde yalnızca negatif bir tesire sebep olur. Bilhassa gebelik öncesi cinsellikte zorluk yaşayan erkek için daha da negatif bir durum yaratmaktadır.
Doğum esnasında odada olan erkek tüm doğum sürecini takip etmek durumunda değildir yalnızca annenin yanında olup onu desteklemesi de kafidir.
Doğumdan sonra yalnızca cinsellik değil tüm münasebetin süreci değişebilir lakin bunun hangi tarafta olacağını doğum süreci değil çiftler belirler.
8- Gebelikte aileye yeni bir bebek gelirken, aileden biri vefat eder ve ölenin ruhu yeni doğana geçer:
Özellikle Anadolu’da bu türlü bir inanç yaygındır. Anne adayını korkutan bu inanç aileden birinin vefatıyla pekişebilir.
Vefat eden kişi anne adayının yakın etrafından ise çocuğa vefat edenin ismi verilir, böylelikle ölene bir borç ödenmiş üzere inanılır. Bu durum sağlıklı değildir.
Ölene hürmet farklı formda gösterilmeli, yeni doğacak olan bebek yeni bir güç ve isimle karşılanmalıdır. Şayet doğum sürecinde bir kayıp yaşanıyorsa özel dayanak alınmalıdır zira bu kayıp doğum formunu ve doğum sonrasını da etkileyebilmektedir.
9- Bebekler hissedemezler o yüzden yapılan ve söylenen hiçbir şeyi duyamazlar ve etkilenemezler:
Bu fikir gerçek değildir. Birtakım bebekler döllenme sürecinden itibaren bazen de 20. haftadan itibaren hissetmeye başlarlar.
Bu fikirler doğrultusunda doğumda da her şeyi bizim kadar hissediyorlar diyebiliriz. Nöronların ve RNA’ların bilgi taşıyıcı vazifede olduklarından hareketle bebeklerin birçok şeyi hissettiklerini söyleyebiliriz.
Bu durum bizim bildiğimiz üzere olmasa da bedene kayıt sistemine bağlıdır ve bu nedenle yalnızca düşündüklerimiz değil, hissettiklerimiz ve en fazla da söyleyemediklerimiz daha çok hissedilir.
10-Zaten tüm hayatı birlikte geçecek olan anne bebeğin doğumdan sonra çabucak müsabakası elzem değildir:
Anne ve bebeğin birinci müsabakası, birlikte geçirecekleri birinci 1 saat bebeğin tüm hayatını etkilemektedir. Doğum formu de bu müsabaka ile temaslıdır.
Doğum biçimi ne olursa olsun doğum takımının anne ve bebeği olabilecek en kısa müddette kavuşturması ve bir ortada tutması çok kıymetlidir.
Bu birinci müsabakanın anne ve bebek bağlanmasını hasebiyle bebeğin hayatının inanç ve kalitesini etkilediği belirlenmiştir.
